Kulaktan kulağa oynarken bilirsiniz, oyuncular arasında heyecanlı arkadaşlar olur, bir kelime veya cümle söylediğimizde bir sonraki arkadaşına öyle bir şekilde tekrarlar ki, kelime bozulmaya ve de komik değişimler geçirmeye başlar. Zincirin en sonundaki kişi kelimeyi söylediği anda büyük bir kahkaha kopar.
Oyun zincirini halka şeklinde kapadığınızı düşünün, yan resimde görüldüğü gibi kelimeyi ilk yaratan kişi zincirin sonunda sıra kendisine geldiğinde duyduğuna inanamayacaktır.
İşte internette, özellikle haberler ve sosyal iletişim ağlarında aynı şeyler olmakta.
Haber ağında şöyle: "Haber" bir yerde çıkıyor, diğer haber ağları, kurumsal, kişisel, hiç bir içerik kontrolu ve yazıda biçimsel değişiklik yapmadan kendi sitelerine alıyorlar.
Haber bir anda yüzlerce, hatta binlerce siteye yayılıyor. Burada değişim söz konusu değil, ama tek bir yerden duyduğunuz haber ile bir çok yerden duyduğunuz haber arasında "inanırlılık" derecesi söz konusu. Haberi ne kadar çok yerden okursak, ister istemez inanıveriyoruz...
Sosyal iletişim ağlarında ise durum farklı: Bir haber bir sosyal iletişim ağında (kısa olmak da zorunda çoğu yerde) yer aldıktan sonra haberi ileten kişinin kişisel espri anlayışı, zekası ve de duruma yaklaşımındaki "iyilik/kötülük oranı" ölçüsünde değişime uğruyor. Çok kısa zamanda haber öyle şaşırtıcı ve tuhaf şekillere giriyor ki...
Konunun orijinal yazarı haberi sonradan başka bir yerde gördüğünde yine resimdeki gibi çok şaşırıyor. Üstelik haber "kulaktan kulağa" oyunundaki gibi havaya karışıp uçmuyor da, yazılı olarak dijital ortamda ölümsüzleşiyor.
Şarkı Sözü:
Şarkı sözü tıpkı şiirde olduğu gibi o sözleri yazan sanatçının o andaki duygularını anlatır. Ama bu duygular mutlaka yazarın sürekli yaşadığı, benimsediği veya karakterini oluşturan duygular olmak zorunda değildir. Nasıl bir oyuncu canlandıracağı karakterin metinde yazılmış veya alt metninde geçen, geçmişte yaşadıklarını ve şimdiki zamanda karşılaştıklarını okuyup, zihninde yoğurarak "yapay" bir karakteri canlandırıyorsa, bir şair de yazdığı eserde aynı şekilde, "fictional" yani "kurgusal" bir duygu üzerinde çalışır.
Yazısı, şarkı sözü veya şiiri bu "kurgusal" duygular okuyucusunu etkileyebildiği ölçüde başarılıdır.
32 yıllık bilinçli bestecilik yaşamımda beni hem şaşırtan, hem de sevindiren en önemli şey, şarkılarımdaki şiir ve müziğin dinleyiciler tarafından farklı şekillerde algılanması oldu. Karşılaştığım yüzlerce dinleyici bana "İstersen Hiç Başlamasın", "Destina", "Çember" benzeri kaç şarkıma yüzlerce değişik anlamlar yüklediler. Bu çeşitlilik onların şarkı sözlerini kendi kişisel duygu ortamı filtrelerinden geçirmelerinden kaynaklanıyordu.
Öyle ki, artık bizim (şarkı sözü yazarı - besteci) bir söz hakkımız kalmıyordu, zaten kalmamalıydı...
İşte buradan Derya Köroğlu kardeşimin başına gelen aslında son derece komik durumdan söz etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bir haber "delinin kuyuya attığı taş gibi" dibe varıp orada kalmadı, yukarıda bahsettiğim "sosyal iletişim ağlarında" kulaktan kulağa yayılıp değişikliğe uğrayarak, giderek büyüdü. Artık Derya'yı ve de sevgili arkadaşımız ve aynı zamanda eser yoldaşımız Murathan Mungan'ı, aslında gülüp geçecekleri, hatta geyiğini yapacakları bir haber olması gerekirken rahatsız etmeye başladı.
Çok haklı olarak.
Murathan Mungan'ın cinsel yöneliminden bahsedilmesi mi? Hayır, bu konuda ne Murathan, ne "homofobik" olmayı "faşist düşünce" ile aynı pakette gören bizler için bir sorun yok. Derya'nın cinsel yöneliminin yanlış yansıtılması mı? Heteroseksüel olduğu halde "Gay" denmesi mi? Yine hayır, bu yine bizler için dalga geçilecek, gülünecek bir şey. Ne yapalım, öyle bilenler için bir zavallılık, "kim bilir hayatlarında başka neleri de yanlış biliyorlardır?"
Ama rahatsız edici şey sanki Murathan'ın hiç başarısı, edebiyata, şiir dünyasına, müziğe getirdiği onca güzellik yokmuş da bir bu varmış gibi yalnız bu konuyla ilgilenilmesi. Derya'nın sanki müzik yapmayı, icra etmeyi bırakmış da hayatının geri kalan kısmını hatıralarıyla birlikte her gün "olmasa mektubun" şarkısını dinleyerek geçiriyormuş gibi bir duruma sokulması.
Magazin programlarında tanınmış birini gören kameranın onu kısa bir süre tanınabilmesi için genelden gösterip hemen bacak ve popo alanına kayması gibi iğrenç bir şey...
Geyik meraklılarına şunu derim, "bir şarkıdan duyduğunuz, bir şiirden anladıklarınız sizin beyninizde bulunan duygu alanlarının filtrelerinden geçenlerdir. Bunlar size aittir ve başkasının gerçeğini yansıtmaz. Aslında sanatçılar siz böyle düşünün diye böyle duyguları (siz kendiniz yaratamadığınız için) sunmaktadırlar".
Yine şunu derim, "İnternet'te okuduğunuz her şeye inanmayın, biraz akıllıca davranın ve de bu cümlelerin başka haberlerdekilerle benzerliklerini araştırın, devşirme, kopya haberler olup olmadıklarına bakın"
Cinsel Kimlik:
Dünya üzerinde cinsel kimlik meselesi çok karmaşık bir halde. Kimi toplumlar bu konularda daha hoş görülü iken, kimi toplumlar da aşırı tutucu. Heteroseksüel tanımı dışında kalan her cinsel kimliğin ölüm cezasına kadar varan cezalarla yok edilmeye çalışıldığı toplumlar da var, homoseksüel çiftlerin evlenip, kanun karşısında heteroseksüel çiftlerin sahip olduğu medeni haklara sahip olmaları için kanunlar hazırlayan, hatta çıkartan toplumlar.
Bu konuda hem dünyaca hem de kanımca çıkarılmış en ilerici kanundan bahsetmeden geçemiyeceğim:
Hem Latin Amerika ülkesi olması açısından hem de Katolik nüfusun çoğunlukta olması açısından tutucu bulabileceğimiz Arjantin'de geçen ay bir kanun yürürlüğe girdi. Yepyeni bir cinsel kimlik kanunu...
Arjantin'de herkesin bir doktor veya bir savcının iznini almaya gerek kalmadan kimliklerindeki cinsiyet hanesinde istedikleri değişiklikleri yaptırabilmelerine olanak sağlayan kanun.Başka hiç bir ülkede sırf kendi hissettiklerine göre bir cinsel kimlik değişimi yapılmıyor hukuk karşısında.
Diğer ülkelerde cinsel kimliklerini değiştirmek isteyenler hormon tedavileri, iki yıla varan psikiyatri kliniği takipleri, ağır cerrahi müdahaleler geçirmek zorundalar.
Bu konuları tartışma konusu bile yapmayan ülkeler de cabası...
Nereye gelmek istiyorum? Biz yazının ilk ana bölümündeki ayrıntılarla uğraşıp duralım. Kendi aşağılık duygularımızı ört bas etmek için başkalarının cinsel kimlikleri üzerinde şakalar yapalım. Hatta öyle ileriye gidelim ki, travesti hayat "kadın-adamları" ile birlikte olmayı bir erkeklik gücü ispatı olarak algılayalım. Aman böyle vahim şeyler yapmayalım da, ne de olsa iyi aile çocuklarıyız, müzik dinlerken müzikten zevk alacağımıza uydurduğumuz asılsız alt metinlerle kafa bulalım...
Arjantin tüm ileri ülkelerin önüne geçmiş ve bu denli yenilikçi ve "radikal" bir kanun çıkarmış.
Biz geride duralım, hatta bununla da yetinmeyip etnik ön yargının, vicdan özgürsüzlüğünün, cinsel istismarın karanlık çukurlarına doğru inmeye devam edelim, gelişme adına...
Aklına, yüreğine, kalemine sağlık sevgili Selim...
YanıtlaSilBravo! Bir parantez: Ben dilimizde iyiden iyiye yerleşik olmaya başlayan "cinsel tercih" ifadesinin özde olgunun bir tercih icermemesi bakımından "cinsel yönelim" olarak kullanılmasını daha doğru bulmaktayım. Sevgiler...
YanıtlaSilHerkesi kendi aynamızdan görmekte ısrar etmek yerine, her çeşitlilikte insan/yönelim/bakış açısı/duygu ve düşüncenin keyfini çıkaralım korkmadan. Budur bizi 'insan' yapan..
YanıtlaSilTesekkurler Sn. Selim ATAKAN...
A. YILDIRAN
Yüreğine sağlık Selim Abi...
YanıtlaSil