Bir kaç gündür "taklit, sahtekarlık, kopya" derken beynimin kötü düşünceler yaratan bölgeleri güç kazanmaya başladılar. Bu nedenle bu konulara ara verip güzel duygularla ilgilenmeye karar verdim.
Şehirde yaşıyorsanız, üstelik yaptığınız iş uzun süre oturmayı gerektiriyorsa, dışarı çıkıp hava almak, yürümek, spor yapmak gibi fiziksel etkinlikler giderek zor gelmeye başlar. Halbuki bir köpeğiniz olursa, köpeğinizin çişi, kakası, yürüyüş ihtiyacı sizin düzenli bir şekilde dışarı çıkmanızı sağlar.
Geçenlerde Taksim Gezi Parkı'nda yürüyordum Betty'yle, onu gün ağarmasına yarım saat kala çıkarmıştım. Parkta gecenin bitip sabah ışıklarının yavaş yavaş güçlenmesi, kuş sesleri, ağaçların renklenmesi, yaprakların parlaması, parktaki sokak köpeği arkadaşlarımızın neşeli canlılıkları beni o denli mutlu etti ki...
Bir başka köpek sahibi, Gezi Parkı arkadaşıma rastladım o sırada:
"Köpeğime o kadar çok şey borçluyum ki" dedi, "By-pass olmadan önce yaşamım hep kapalı yerlerde geçiyordu, onun sayesinde dışarıyı öğrendim, günün bu saatinin güzelliklerinin farkına vardım. Ne kadar kapalı bir yaşam geçirmişim şimdiye kadar" dedi.
Diyeceksiniz, eğer hiç köpeğiniz olmamışsa: "Nasıl oluyor da, düzenli bir şekilde, bıkmadan köpeğinizin ihtiyaçları için bu sıkıntılara katlanabiliyorsunuz?"
Katlanmak veya mecburiyet gibi kavramlar köpek sahiplerinin (anne-babalarının) çok tanıdıkları kavramlar değil. Bir köpek psikolojisi konusuyla ilgilenen bilim adamı "Köpekler bir kişi tarafından sahiplendikleri zaman ruhlarını ona teslim ederler. Eğer sahipleri köpeği bırakırsa ruhları da onlarda kalır" demiş. Düşünebiliyor musunuz? Ne kadar acı bir durum bu sokağa bırakılan hayvanlar için.
Köpek size yalnızca sevgi ile bağlanır ve de her an size şefkatle yaklaşır.
Siz de onun isteklerini isteyerek ve de bir yük olduğunu düşünmeden karşılarsınız.
Kendini tutamayacak kadar çişi gelmiş, yediği yemeklerden rahatsızlanmış, karnına kramplar girmekte bile olsa size dışarı çıkmak isteğini şefkatli bakışlarla, çıkardığı yumuşak seslerle, size sarılarak sürtünmelerle dile getirir.
Siz de onun bu isteğini yerine getirirken "Neden hemen durumunu anlamadım? Onu bu kadar zorda bıraktım" diye düşünüp vicdan azabı çekersiniz.
Biz insanlar köpeklerimizin bize davrandıkları gibi birbirimize bu sevgi ve şefkatle davransaydık dünyamız barış içinde olurdu...
Olurdu ama hepimiz vicdan azabından kıvranıp duruyor olurduk.
Doğamız "kesintisiz şefkat ve sevgiyi" kaldıramayacak yapıda belki de... Normal olarak bize sürekli alttan alan, sevgi gösteren, şefkatli davranan kişiler üzerinde hemen bir "hegemonya" yaratmaya çalışır, onları ezmeye başlarız. Maalesef öyle değil mi gözlemlerimiz?
Affetmek... Affetmek kavramını da köpekten öğrenmelisiniz. Deneyin, hiç bir kabahati olmayan köpeğinize bağırın: "Neden yaptın bunu" diye. Yanınıza başını öne eğerek, "beni affet" dercesine yaklaşır, "ne olduğunu bilmiyorum ama, bir kabahat işlemişimdir muhakkak" dercesine...
Benim bu "köpek sevgisi" nedeniyle yaptığım "Gezi Parkı" yürüyüşleri zaman zaman komik durumlara da yol açmıyor değil:
Bir sabah "Park ve Bahçeler" müdürlüğünde çalışan doğulu bir hemşerim "Abi, bu köpeği kaça satın aldın" diye sordu. Ben de "bunlar yavruyken ortalama yediyüzelli, bin lira olurlar" dedim. "Satar mısın bana" dedi, ben de onun artık benim bir çocuğum gibi olduğunu, öyle bir şeyi düşünemeyeceğimi söyledim. Birden ciddileşti, azıcık da üzülerek: "Abi çocuğun yok mu senin?" dedi. "Var tabi, ama bu da benim çocuğum sayılır" dedim. dedim ama, yanlış bir yere girdiğimi anladım o sırada, "Abi, yani, bu bir çocukla aynı olur mu hiç?" Sesinde kızgınlık, hayret, vardı. Artık bu andan sonra "Yani, adeta bir çocuk gibi demek istedim, tabi ki çocuk başka..". gibi sözlerle durumu düzeltmeye çalıştım. Adamın yöresel duygularını kırmak istememiştim aslında... Ben onun düşünce sistemine adapte olabilirdim ama o olamazdı benimkine...
Gezi Parkı öykülerim çok, öyle "homofobik" bir kişiliğiniz varsa zaten "Gezi Parkı'nda dolaşmayın" derim... Önce kendinizle ve dünyayla barışık olmalısınız, farklılıklara saygılı olmalısınız. Hatta hayvanlardan korkan, onlardan nefret edenleri bile anlamaya çalışmalısınız. İleride, "derslerden sıkıldığımda" bu komik anılardan örnekler vermeye çalışacağım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder