27 Nisan 2012 Cuma

Afife Tiyatro Ödülleri Ne Kadar da Şanslıymış

Afife Tiyatro Ödülleri 2012 sonuçlarını irdelerken, buradan seçici kurulun yıllarca aynı kişiler tarafından yönlendirilmesini tartışırken, kurulun sanatsal yönetimini üzerine almış kişi/kişilerin özellikleri üzerinde konuşurken öyle değişik gelişmeler oldu ki, konuya nereden devam edeceğim konusunda şaşırdım kaldım.

Bir gelişme Şark Dişçisi oyunu ile aday gösterilen oyuncu dostlarım cephesinde oldu. Onların davranışları, daha doğrusu "nasıl davranacakları konusunda düştükleri derin boşluklar", birden bire kopan ilişkilerimiz, an be an değişken yazışmalar, konuşmalar. Onların bana karşı duydukları tedirginlik, rahatsızlık, benim onların birer birey olduklarını ve de tercihlerinde özgür olduklarını, ancak "her tercihin bir vazgeçiş" olduğunu anlatmamda yaşadığım zorluklar ortaya çıktı.

İkinci gelişme, daha doğrusu gelişmenin engellenmesi Afife Tiyatro Ödülleri Kurumu tarafından yaratıldı, doğrusu çok akıllıca bir şekilde. Kurul sponsor şirketi Yapı Kredi Sigorta'ya giderek çıkan tartışmalarda nasıl davranacağı konusunda görüş aldı. Yapı Kredi Sigorta yönetimi ülkemde yaşayan fikir sahibi kişilerin hafızalarının ne denli zayıf olduğunun son derece farkında bir ticari kurum olarak "bu konuda sessiz kalınmasını" salık verdi.
Bir yanıt alamayınca, tartışmayı devam ettirmek için gerekli tutamaçlar kayboldu.

Üçüncü gelişme, bu da benden olsun, bir yaklaşım tasarlamıştım. Ancak onu uygularsam son derece absürt boyutlara ulaşan tartışmalara yol açacağımı fark ettim. Aslında son derece basit bir yaklaşımdı hani ingilizlerin "straight-forward" dedikleri cinsten. Jüri üyelerinin mesleki öz geçmişlerini, yaptıkları işleri, ürettikleri şeyleri hiç bir yorum yapmadan yazacaktım. Yorumunu da okuyuculara bırakacaktım.

Başladım araştırmaya...
Önceden de beklediğim gibi bazı meslektaşlarım bu konuda mükemmel verilerle ortaya çıktılar. Donanımlı yetkin kişilerdi. Ancak listede bir kaç kişi ilerledikten sonra ortaya o denli tuhaf veriler çıktı ki, "bunları yayınlarsam, hem etik, hem de vicdani açıdan inançlarıma aykırı bir davranışta bulunurum, bir de gereksiz olarak tartışmalara yol açarım" diyerek hemen bu konuyu kapattım. Müzikal şarkıları söyleyen, veya "tiyatroya kenarından bulaşmaya çalışan" gençlerle, yıllar önce kurumda görev aldığı idari mevkiyi akademik mevki ile karıştıran emeklilerle karşılaştım. Aslında tek bir otorite tarafından, tek otoritenin görüşlerini mutlak bir şekilde uygulamak için son derece keyfi bir şekilde oluşturulmuş bir seçici kurul ile karşılaştım...

İşte bu "arap-saçı" durum, "arap-saçı" düşüncelerle kıvranırken birden bire bir şey oldu.


Hem de çok kötü ve beklenmedik bir şey. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi, AKP'lisi, CHP'lisi tümü bir karar verdi ve Şehir Tiyatroları'nın sanatsal özerkliğini ortadan kaldırıverdi. Ülkemin politikacıları ve de sanayicileri, ilginçtir ki gelişmekte olan diğer Türki Devletlerde de aynen olduğu gibi, gelişmenin yalnız ve yalnızca ekonomi ile olacağına, kültürün ülkenin ne geçmişine, ne kimliğine ne de geleceğine hiç bir getirisinin olmadığına inandıkları için Şehir Tiyatroları gibi bu denli masrafa yol açan bir ödenekli kurumu ortadan kaldırmak istediler. Bu kurumu da kısa bir sürede ortadan kaldırabilmek için idaresini üzerlerine aldılar. Şehir Tiyatrolarının ahlaksız oyunlar oynadığını bahane ettiler. Zaten televizyonda "magazin" adı altında yayınlanan adi programlarda halk görmüyor muydu "sanatçı" denilen kişilerin ne denli ahlaksız olduklarını? Sarhoşlar, kavgacılar, teşhirciler ordusu... Normal inançlı, masum ve iyi halkımı ikna etmek çok zor olmayacaktı.

Peki ne oldu?


Bir anestezist dostuma cezaevinden bir tutuklu getirirler cerrahi bir müdahale için, adamcağız uyuşturucu bağımlısı üstelik, uzun zamandır uyuşturucu özlemi çekiyor. Dostum anestezi öncesi uyuşturucu kokteylini kolundaki damardan yavaş yavaş verirken hastanın uyumadan önceki son sözleri şöyle olur:
"Abbllaammm! Şırıll, şırıll! Kurbanın olayımmm, abbbllammm!"

İşte bu oldu, şırıl şırıl akan, parlak bir sabah güneşinin aydınlattığı berrak suları olan bir dere gibi yukarıda bahsettiğim bütün kişiler, oyuncu dostlarım, seçici kurul, Afife Tiyatro Ödülleri, Yapı Kredi Sigorta, herkes bir "of be!" dedi.

Oyuncu dostlarım rahatladı, hemen bizi tehdit eden asıl meselede ön sıralarda yer alarak hem kendi vicdanlarını güçlendirdiler, hem de ileride oluşabilecek minik tartışmalarda ortaya koyabilecek erdemlere sahip olma şansını kazandılar.

Seçici Kurul rahatladı, bizler gibi düşündüklerinden zaten kuşkum yok, bu konuda üzüntülerini, kaygılarını, öfkelerini dile getirme, toplu hareketlere katılıp tiyatro dünyasında saygınlıklarını yeniden kazanma şansını yakaladılar.

Afife Tiyatro Ödülleri, Yapı Kredi Sigorta rahatladı, tiyatro'ya yönelik iyicil bir olay sahibi olduğu için, tüm bu anti-tiyatro saçmalıklarından daha başından, "usul yönünden" sıyrılabildiği için...

Bir kişi daha rahatladı, rahatlamakla kalmadı, çok çok mutlu oldu, tıpkı "Şırıll, şırıll! Kurbanın olayımmm" durumundaki gibi... Canım benim...
Hilmi Zafer Şahin, İzmir'de tiyatro eğitimi alırken kordondaki kahvelerde oturup muhakkak şöyle bir hayal kurmuştur:
"Ah bir gün bir tiyatro kurumunun başına geçsem, neler yaparım neler..." demiştir.
Hepimiz muhakkak yaşamımızda hayaller kurmuşuzdur... Küçükken pelerinli bir şövalye olup, ilkokulda sevdiğim kızı kötü insanların elinden kurtarmayı kaç kez hayal etmişimdir Kadıköy-Karaköy vapurunda, Cağaloğlu'ndaki Belediye Konservatuarından yorgun argın eve dönerken...






Evet bir de Hilmi Zafer Şahin sevindi buna... Çünkü bir anda "Genel Sanat Yönetmeni" oluverdi. Dramaturg olarak yatağına yatmıştı, Genel Sanat Yönetmeni olarak sabah kalkıp yüzünü yıkamaya gitti banyoya...








2 yorum:

  1. selim atakan'ın kalemini ve zekasını seviyorum.karıncayı belini incitmeden "sevmek" böyle olur. eline sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler, sevdiklerini titizlikle seçen, sevmediklerine lafını esirgemeyen bir düşünce insanından zeki bir dokunuş.

    YanıtlaSil