Ön Söz:
“İkilem”, İngilizce
“Dilemma”, edebiyatın, sinemanın, tiyatronun çok
sevdiği, sıklıkla başvurduğu “durum anlatan” soyut bir isim.
Öyle bir durum ki, iki veya daha çok alternatif arasından ancak
bir seçenek hakkımız var, ancak bunların hepsi de aynı derecede
arzu edilmeyen seçenekler.
Tıpkı “yalan”da
olduğu gibi, nasıl bir yalan söyleyince onu devam
ettirebilmek için artık sürekli yalan söylemek zorunda kalınırsa;
“ikilem” durumunda da karşıya çıkan ikilem yeni
ikilemleri doğuruyor.
“Dilemma”
Bir
varmış, bir yokmuş, tiyatroları ile ünlü bir ülkenin hükümdarı
tiyatrolarda oynanan oyunları değerlendirmekten, oyuncuların
iyilerini seçmekten çok yorulmuş ( ülkesinin ayakta
kalabilmesi için o denli başka sorunları varmış ki, bir de bu konu
ile artık ilgilenmek zoruna gitmeye başlamış); uzun zamandır
ismini duyduğu bir tiyatro kişisini huzuruna çağırmış ve onu
bu işle görevlendirmiş.
Bu
tanınmış bilge kişi kendi güvendiği, tanıdığı çevresinden
bir ekip kuracak, bu işi huzur içinde yaşı el verdiği kadar
yürütecekmiş.
Ancak
hükümdarın bilmediği bir ayrıntı varmış, bu bilge tiyatro
kişisi bilgeliğini gençken deniz aşırı uzak bir ülkede
bulunduğu yıllarda edinmiş. Orada oynanan oyunları, özellikle
müzikalleri seyrederek bilgeliği üzerine bilgelikler katmış.
Hatta, ülkesine döndüğü zaman deniz aşırı ülkede gördüğü
bütün oyunları sahneye koymuş (tabi hatırlayabildiklerini)...
Ülkesinde
o güne kadar müzikal veya tiyatro oyunu seyretmemiş halk
gördükleri karşısında adeta büyülenmiş, neyi seyrederse
alkışlamış, çünkü iyiyi kötüyü henüz ayıramaz
durumdaymış.
Başarılar
kulaktan kulağa yayılmış, tiyatro seven halk giderek ülke
halkının neredeyse dörtte üçüne ulaşmış. İşte zaten bu
yüzdendir ki hükümdarın ülkesini yönetirken uğraştığı en
önemli işlerden biri tiyatro işleri olmuş. Hatta bir bakanlık
bile kurulmuş (Eski adıyla “Temaşa Sanatları Kadimleri
Nazırlığı”)
Masalımızı
biraz geriye sararsak...
Yüce
hükümdarın bilmediği yukarıda sözünü ettiğim ayrıntı
yüzünden işler giderek sarpa sarmaya başlamış. Çünkü bilge
tiyatro kişisinin kısır deneyimleri ve de kendi eksiklikleri
ortaya çıkmasın diye çevresine alel acele topladığı
yardımcıları bu görevi layıkıyla sürdürememeye, giderek
halktan eleştiriler, oyunculardan itirazlar almaya başlamışlar.
Ülkede yayınlanan gazeteler bu çöküşe ilgisiz kalmışlar,
çünkü gazetelerin başında halkın kafasını dedikodular, kavga,
polemik, seks, diyet, moda gibi konularla meşgul edip onlara
istedikleri ürünleri pazarlayıp zengin olmak isteyen ihtiraslı iş
adamları varmış.
Tökezleye,
tökezleye iki binli yılların ilk onuncusunun sonuna gelinmiş.
Ortalıkta ne o kadar tiyatro oyunu var, ne de oyuncu. Hep eski sadık
dostlar, her sene ödüller dağıttıkları...
...bir
de yeni gelen bozguncular...
Ah
bu bozguncular olmasaymış bilge tiyatro kişisi ne kadar huzur
içinde olacak, hükümdarından kabul gördüğü maddi ve manevi
katkılarla ne kadar da rahat bir yaşam yaşayacakmış...
“Şekerim
ne kadar da kötü, anlaşılmaz, saçma şeyler yapıyorlar bu
bozguncular!..”
Yıllarca
deniz aşırı ülkelerde gördüğü ve kolaylıkla taklit ederek
tekrar tekrar sahneye koyduğu o güzelim oyunlar yerine ülkenin
seyircisini birlikte heyecanlandıran, üzen, güldüren, alışılmadık
oyunlar icat ediyorlarmış. Bazen yabancı yazarlardan, bazen de
ülkenin içinden yazarlardan türlü çeşitli acayipliklerle
hazırladıkları oyunları sergiliyor, tiyatro seyircisinin
alışkanlıklarını sarsıyor, ahlakını bozuyorlarmış.
“Bu
gidişata dur demek lazım” diye düşünmüş ve de kendisi gibi
yaşını almış, ancak fazla dedikodu olmasın diye iki de (gençten
ekip üyesi de var denilsin diye) öğrencisini toplantıya çağırarak
şu tarihi konuşmayı yapmış:
“Dostlar,
travmalılar, sizi üzmeye değil, güçlendirmeye geldim.
Bozgunculardan
kurtulmanın günü gelmiştir, yeter her gün onlardan gelen
eleştirileri, aşağılamaları okuduğumuz, duyduğumuz. Aklıma
öyle bir çözüm geldi ki, onlardan süratle kurtulacağız”
Çevresindeki
ekip heyecanlanmış, kıpırtılar artmış, ancak yıllarca bilge
tiyatro kişisinin dedikleri dışına çıkmadıkları için bunun
ne tür bir çözüm olabileceğini kestirememişler.
Bilge
tiyatro kişisi devam etmiş:
“Şimdiye
kadar bozguncuları aday gösteriyor, ancak onları seçmiyor, ödüle
layık görmüyorduk. Böylece onları usandırırız sanıyorduk.
Onlar usanmadıkları gibi daha da keskinleştiler, hırslandılar.
Üstelik bizler hakkında ileri geri konuşmaya başladılar.
Bizi koruyan yazarlar da yetersiz kalmaya başladı...
Bu
yıldan başlamak üzere bozguncuların hiç birisini aday
göstermeyeceğiz. Böylece artık bu ülkede hiç bir
şanslarının olmayacağını anlayacaklar.”
Bir
alkış kopmuş ki...
Dışarıdan
duyanlar çok başarılı bir tiyatro oyununun finali sanmışlar.
İşte
tam o sırada, kapı açılmış ve içeri ağır ağır, sırtında
pamukludan dokunmuş, ekrü renkte kocaman bir şalı olan biri
girmiş.
Saçının
önü dökülmüş ama arka tarafı uzun bırakılmış, bir de at
kuyruğu yapılmış beyaz saçlı bir bilgeymiş Dilemma...
Hayır,
öyle haykırmamış, son derece sakin, ama kendinden emin bir sesle:
“Eğer
böyle davranırsanız, o zaman haksızlık yaptığınız
bozgunculara başkaları da destek vermeye başlar, hem
hükümdarımızın dikkatini çekersiniz, hem de sizin aslında o
kadar da bilge olmadığınız ortaya çıkar. Sonunda bakanlığınız
kapanır, ekmeğinizden olursunuz” demiş.
Bilge
tiyatro insanı:
“Öyle
yapmazsak, bu kez bozguncular ülkede kısa zamanda güçlenir ve de
biz yine ekmeğimizden oluruz yüce Dilemma!” diye itiraz etmiş.
“İşte
bu yüzden, sırf bu yüzden, buraya, vereceğiniz kararların
sonuçlarının neler olabileceğini sizlere anlatmaya geldim, benim adım Dilemma”
demiş ve devam etmiş:
“Gördüğünüz
gibi, tarih, sanki zaman gibi, durdurulamaz, giderek akan bir
olaylar, gelişmeler zinciridir. Ona müdahaleler yapabilirsiniz ama
onu asla geriye götüremezsiniz. Siz şu anda ister böyle yapın,
ister öyle yapın bozguncular eğer ileride bir zafer elde
edeceklerse ederler. Buna engel olamazsınız.
Bir
kere acaba böyle mi yapsak da tarihi durdursak, yoksa şöyle mi
yapsak da tarihi durdursak diye düşünün durun, hepsinin sonucu
aynı olacaktır.”
“Peki
yüce Dilemma” diye sormuş bilge tiyatro kişisi,
“Bizim
ödül vereceğimiz bir çok oyuncu, yönetmen, dekoratör, müzisyen,
efektör var. Hatta bozguncuların yönettiği oyunların içinden de
var oyuncular. Onlar bir çoğunluk oluşturmuyorlar mı? Onlar top
yekun birlikte hareket edip bizim vereceğimiz ödülleri alırlarsa,
yönetmenlerini üzüp, hüsrana uğratıp onları saf dışı
edemezler mi sonuçta?”
Dilemma
gülmüş, “Yahu siz gerçekten çok sığ düşünüyorsunuz,
sizin vereceğiniz ödül onların oyunculuklarını devam ettirmek
için yeterli bir şey değil ki.” Oyuncunun oynayabilmesi için
onu heyecanlandıracak, oynatacak oyunlar araştıran, tasarlayan
yönetmenler olmazsa bir şey yapamazlar ki” demiş.
Bilge
Tiyatro Kişisi ve de ekibi öyle bir suskunluğa girmiş ki, o
günden beri hiç birisi ne bir konuşmuş, ne bir şey yazmış.
Mutlak bir sessizlik olmuş anlayacağınız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder