29 Mayıs 2014 Perşembe

Kaitiakitanga

Kaitiakitanga

(muhafızlık, koruma, saklama)

Yeni Zelanda'ya MS 1250-1300 yılları arasında Doğu Polinezya'dan gelip yerleşen Maori'lerin dillerine ait bir kelime "Kaitiakitanga". 
Yeni Zelanda, doğa örtüsü bir yana, Maori halkı ve kültürü öbür yana, beni ilgilendiren bu kelime oldu: "kaitiakitanga", çok da müzikal bir kelime üstelik...



Avustralya'lı ünlü kadın yönetmen Jane Campion'un en iyi filmlerinden biridir "Piyano" filmi (1993). Film 1850'ler Yeni Zelanda'sında toprak sahibine görücü usulu gelin giden İskoçya'lı genç dul kadın ve kızının öyküsünü içerir. Çevrede toprak sahibine çalışan, yardım eden kendi hallerinde yaşayan Maori yerlileri vardır, çok ilginç yüz dövmeleri olan. Bir de çiftlikte çalışan Maori geleneklerini benimsemiş bir İngiliz.




Daha geçen ay filmi yeniden izlemiş, bu kez daha ince güzelliklerini de fark etmiştim ki, Jane Campion "Cannes" Film Festivali'nde jüri başkanı olarak karşımıza çıktı. Gerçek bir sanatçının duruluğu ve alçak gönüllüğüne sahip olduğu bütün hareket ve konuşmalarından anlaşılıyordu. 

Rastlantı bu kadar olamaz, Fransızca konuşan Québec'li genç yönetmen Xavier Dolan'ın "Mommy" isimli filmi "Jüri Özel Ödülü" aldı. Yirmi Beş yaşında ve beşinci filmini yapmış (bence bir dahi çocuk olan) yönetmen ödülünü almaya çıktı ve:
"On Altı yaşındayken "piyano" filminizi seyrettim, hem filme, hem size hayran oldum ve film yapmaya karar verdim. Bu gün bu ödülü sizin elinizden almak beni o kadar mutlu ediyor ki, size anlatamam, teşekkür ederim" dedi.

İstanbul'a döndük, bir ara ARTE kanalını açtım, ne de göreyim, Maori halkını ve de kültürünü anlatıyor bir dokümanter. 
İşte bu dokümanter'de duydum "Kaitiakitanga"yı...

Bu kelime muhafızlık, koruma, saklama anlamına geliyor ve Maori mistik yaşam felsefesinin ana kaynağını oluşturuyor. Maori halkı, hava ve toprağın bütün varlıkların anne ve babası olduğunu, insan, hayvan, böcek, bitki bütün canlıların da bu iki yüce varlığın çocukları olduğuna inanırlar. Bunun sonucunda da insanın bir bakıma akrabası olan hayvan, böcek ve bitkileri koruması, eğer onları yaşamı için kullanacaksa, bunun için izin alması gerektiğini düşünürler. Hiç bir canlı ve bitki bir nedeni olmadan, düşüncesizce ve sorumsuzca yok edilemez kültürlerinde.

Yeni Zelanda'nın modern halkı da bu inancı benimsemiş olmalı ki, İki çok büyük adadan oluşan toprakların üçte biri koruma altına alınmıştır. Burası koruma altında olan en geniş alandır dünyada...

İzlediğimiz vahşi doğa dokümanterlerinde de aynı titizliği görmüyor muyuz yırtıcı etoburlarda? Yiyeceği kadar avlanıyor, sonra kolunu bile kıpırdatmıyor yeniden acıkana kadar... 

Şimdiye kadar hep "hayvanlardan, böceklerden örnek almalıyız" derdim, gereksinimizden fazla tüketmemeyi, saklamamayı öğrenmek için. Şimdi karşıma kocaman bir halk çıktı bunu benimseyen, Maori'ler ve de onların etkilemiş olduğu Yeni Zelanda'ya daha sonra yerleşmiş halkın bir kısmı.
Doğu felsefelerinde yok mu bu "azla yetinme" durumu? Vejetaryenler, vegan'lar bu felsefenin sonucu ortaya çıkmamış mı?

Korumacılık, saklama, muhafızlık bence sadece canlılar üzerinde değil, cansız varlıklar üzerinde de uygulanmalı modern dünyamızda. Yapılar, jeolojik oluşumlar, sular, denizler...

Değiştirmemiz gereken ne çok şey var dünyamızda...

Selim Atakan





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder